ilahiyat-fakultesi-ibn-arabi-konferansi-duzenledi

 Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi konferans salonunda düzenlenen konferansta konuşan Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cağfer Karadaş, İbn Arabi’nin hayatından kısa bir özet yaparak; “Muhyiddin İbn-i Arabi, Muvahhidun döneminde 27 Ramazan 560’da Mursiye, İspanya’da doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye (bugünkü Sevilla) geldi. (muhtemelen babasının memuriyeti nedeniyle). İlk tahsilini bu şehirde yaptı, uzun bir süre burada kaldı. Endülüs'de bir süre daha kaldıktan sonra, seyahate çıktı. Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. 1182'de İbn-i Rüşd ile görüştü. Bu görüşmeyi eserinde anlatır. Bu İbn-i Rüşd’ün bilgi'nin akıl yoluyla elde edileceğini söylemesiyle meşhur olduğu yıllardır. 17 yaşındaki genç Muhyiddin gerçek bilgi'nin sadece aklımızdan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşif yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı. 1196'da Faz’a gitti. Orada yaptığı Seyahatler sırasında büyük şöhret kazandı. 1198'de tekrarEndülüs’e geçti. Gırnata Şehri dolaylarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Onun Tasavvuf yolunda karşılaştığı en yüce kimse olduğunu söyler. 1199-1200'de İlk defa Hac için Mekke’ye gitti. Orada [el-Kassar] (Yunus ibnu Ebi’l-Hüseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahıs'la sohbet etti. Hac’dan sonra Mağrib’de, oradan da Ebu Meydan’in şehri olan Becaye'de bulundu. Bir süre sonra tekrar Mekke’ye geldi ve "Ruhu’l-Quds", "Tacu'r-Rasul" adlı eserlerini yazdı. 1204'de Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da, "et-Tenezzülatu'l-Musuliyye" yi yazdı. Musul’dan ayrıldıktan sonra Konya’ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevi’nin dul annesi ile evlendi. Konya’da iken "Risaletü’l-Envar" ı yazdı. Selçuk Meliki tarafından hürmet ve ikram gördü. Sonra Mısır’a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden ötürü Mısır uleması tarafından hakkında verilen idam fetvasıyla yüz yüze gelince gizlice oradan kaçtı. Tekrar Mekke’ye geldi ve burada bir süre kaldı. Bağdad ve Halep’de bir süre dolaştıktan sonra 612/1215 de tekrar Konya’ya geldi. 617 de Şam’a yerleşti. Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı. Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen Fusus'u kaleme aldı(627/1230). İbn Arabi bu eseri rüya'sında Peygamber'den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir. 638 de 22 R.Evvel’de (1239) Şam'da öldü” dedi.İbn Arabi’ye yöneltilenŞeyh-i Ekfer (en kafir şeyh) eleştirilere de değinerek Prof. Dr. Karadaş, “İbn Arabi’ye Şeyh-i Ekfer denmesi doğru değildir. İbn Arabi felsefe ile kelamı birleştirmeye çalışmıştır. Muhyiddin İbn Arabi'ye karşı öğretisini benimseyenlerce Şeyh-i Ekber (en büyük şeyh), öğretisine karşı çıkanlar veya düşmanları tarafından Şeyh-i Ekfer (en kafir şeyh) gibi birbirine taban tabana zıt lakapların verilişi, Muhyiddin İbn Arabi'nin İslam tarihinde üzerine en sert tartışmaların yapıldığı kişilerden biri hatta en ünlüsü olduğunun da bir göstergesidir. Öğretisini benimseyen birçok sufi/filozoflara göre Muhyiddin İbn Arabi diğer sufilerin yaşadıkları ve bildikleri ancak toplumsal, teolojik gerekçelerle sözünü etmekten kaçındıkları bir durumu ilk ifade edenlerden biridir. Esasen Muhyiddin İbn Arabi de öğretiyi kendisinin keşfettiğini asla söylememiş tersine diğer sufilerin bu hallerini kendisinin açıkça ifade eden ilk kişi olduğunu belirtmiştir. Bu açığa vurmanın sebebini de Fusus adlı eserinde kendi iradesine değil peygamberin doğrudan emrine dayandırmıştır” şeklinde konuştu.  Konferans, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Hamdi Gündoğar’ın Şırnak Üniversitesinin yayınlarını Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cağfer Karadaş’a armağan etmesiyle son buldu. 

20.04.2012 |  Şırnak Üniversitesi