İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) konferans salonunda düzenlenen konferansa, Şırnak Başsavcısı Mehmet Akif Dönertaş, İl Müftüsü Ahmet Özkan, İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alagöz, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Selahattin Yürenç, İİBF Dekanı Prof. Dr. Şevki Özbilen, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Hamdi Gündoğar, Genel Sekreter Yrd. Doç. İbrahim Baz ve çok sayıda akademisyen, idari personelimiz ile öğrenci katıldı.Konferansın açılış konuşmasını yapan Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Hamdi Gündoğar, enstitü olarak halen 60’a yakın yüksek lisans öğrencilerinin olduğunu belirterek, enstitü olarak amaçlarının evrensel bilgiye ulaşmak olduğunu ve bunun için de alanında en yetkin kişilere ulaştıklarını söyledi.Ardından kürsüye gelen Rektörümüz Prof. Dr. Ali Akmaz, sunumunu üç bölümde sunacağını, ilkinde İnsanı Tanıma ve Tanımlama, ikincisinde Genetik Veriler Evrim Teorisini Reddediyor ve son bölümde de Yaşadığımız Dünyadaki Varlıklar ve İnsan’ı ele alacağını belirtti. Devamında; “İnsanoğlunun önce kendi hayatında ve bunu takiben de oluşturduğu toplum yapısında huzurlu olması kendisini tanımlaması ile direk ilgilidir. Kendisini doğru tanımlayan ve fıtratının gereği yaşama tarzını seçen insan, hem kendi yaşantısında hem de aile yaşantısında huzurlu bir hayat sürer. Dolayısıyla bu insan yapısının çoğunlukta olduğu toplumlarda huzur, güven ve mutluluk oluşur. Toplumlarda anarşi, güvensizlik, kargaşavb. birçok olumsuzluklar ile huzur, güven, mutluluk vb. olumlu olayların ve sonuçların varlığının tek unsuru onu oluşturan insanın yapısıdır. Çünkü yaşadığımız dünyada bu olayları ve sonuçları oluşturan tek yaratık insandır.”Yaratılış Teorisi:Yaratılış teorisi on sekizinci yüzyılın ilk yarısında Linné tarafından ortaya atılmıştır. Bu görüşe göre yeryüzünde ne kadar tür var ise, bunların her biri diğerinden bağımsız olarak Allah tarafından yaratılmış ve bunlar çevrenin meydana getirdiği değişiklikler dışında, yaratıldıkları zamana göre değişikliğe uğramamıştır. Bu görüş biyoloji ve zooloji kaynaklarına ‘Linné’nin Yaratılış Teorisi’ olarak geçmiştir. Oysa Kur’an-ı Kerim, Linné’den 1000 yıl önce bu gerçeği ortaya koymuş; Zümer (39) 62: ‘Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir.’Mü’min (40), 62: ‘İşte O her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz!’Haşr (59), 24: ‘O, yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O galiptir, hikmet sahibidir.’ AyrıcaEnam (6) 95,101,102; Rad (13) 16;Zümer (39): 6 ‘Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir. Sizin için hayvanlardan sekiz çift (erkeği ve dişisiyle: deve, sığır, koyun ve keçi), meydana getirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde (karın, döl yatağı ve çocuk kesesi) yaratılıştan yaratılışa geçirerek (Ana rahmindeki teşekkül safhaları olan, meni, uyuşmuş kan, bir çiğnem et, kemikler ve cenin – Tıpta zigot, morula , gastrula, blastrula, embriyo, fötus) yaratmıştır. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz olan Allah’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O’na kulluktan) çevriliyorsunuz.’ İnsan (76): 2-3’Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.’Katastrof Teorisi:Bu teorinin savunucusu Cuvier,Linné ile aynı görüşü savunmuş, ancak görüşünü paleontoloji verilerine dayandırarak bilimselleştirme yoluna gitmiştir. Cuvier’e göre jeolojik devirler birbirini aralıksız izlemiyordu. Aksine her jeolojik devir bir katastrofla kapanıyor, bu katastrof o anda yaşayan hayvan ve bitki türlerini ortadan kaldırıyordu. Katastrofu izleyen yeni devirde Allah bütün hayvan ve bitki türlerini yeniden yaratıyordu. Ancak Lyell isimli araştırıcı 1830 yılında jeolojik devirlerin birden bire değilde çok uzun zaman süreleri içinde meydana geldiğini kanıtlayınca Cuvier’in teorisi ciddi şekilde yara almıştır.Evrim Teorisi:Bu teoriyi savunucuları ve kronolojik seyrine göre sıralarsak: Buffon(1707-1788, Fransız), Erasmus Darwin (1731-1802, İngiliz, Charles Darwin’in dedesi)ve modern evrim teorisinin kurucusu Lamark(1744-1829, Fransız). Her üç doğa bilimcisi de çevrenin canlılarda direkt olarak değişiklik yaptığı ve çevreden kaynaklanan bu değişikliklerin kalıtsal olduğunu ve hemen hemen hepsi de Allah tarafından canlı potansiyelin doğada var edildiği ve zaman içerisinde değişimlerle, bugünkü bitki ve hayvan türlerinin şekillendiğini, daha önceki bu alandaki çalışmaları da değerlendirerek savunmuşlardır. Modern evrim teorisinin kurucusu Lamark, 1809 yılında yayınlanan “Zoolojik Filozofi” adlı eserinde, canlılar en basit formlarla başlamış ve bugünkü gelişmiş organizmalar köklerini bu basit formlardan almıştır (Tek hücreli canlılardan-gelişerek-çok organizmalı canlılar-ve bugünkü türler.) Lamark evrim teorisi konusundaki görüşlerini üç ana noktada toplamıştır.Çevre bitkilerde doğrudan doğruya, hayvanlarda ise sinir sistemi yolu ile değişimlere yol açar.Bir organın kullanılması onun gelişmesi, kullanılmaması ise onun atrofiye uğraması sonucunu doğurur.Değişmeler yoluyla kazanılan özellikler kalıtsaldır.Lamark’ın bu görüşleri evrim teorisinin ilk sistematik yapısını kuran Lamarkizm olarak bilinir. Lamark’tan sonra Fransız Zooloğu evrimci St. Hilaire (1772-1844) çevrenin meydana getirdiği değişikliklerin ergin fertlerde olmaktan çok embriyolojik hayatta şekillendiğini öne sürmüştür. Evrim teorisini sistematik olarak Lamark’tan sonra geliştiren doğa bilimcisi Charles Darwin’dir. Doğal koşullarda hayvanlarda devamlı bir değişme oluyor görüşünü savunarak, evrimle ilgili görüşlerini dört noktada toplamıştır.Canlılar değişim gösterirler, yani ebeveynlerin aynı değildir.Çevreden kaynaklanan farklılıklar kalıtsaldır veya kalıtsal olabilirler, yani döllere geçerler.Üremedeki artış nedeni ile doğada yaşamak için devamlı bir mücadele mevcuttur.Belli çevre koşullarına en iyi uyum sağlayanlar yaşamlarını sürdürme ve dolayısıyla daha fazla döl bırakma şansına sahiplerdir.Yeni Darwinistler bu dört maddeye; Evrimde temelin doğal seleksiyon, yeni kombinasyonlar ve mutasyon denen ani değişiklikler olduğunu, ilave ederler.Darwin’in görüşlerini benimseyen, fakat bazı yönlerden eleştiren yeni Darwinizm (Evrim Teorisi) savunucuları dış etkenlerle sonradan kazanılan karakterlerin kalıtsal olduğunu kabul etmezler. Bunun yanında yeni Darwinistler, evrimde temelin doğal seleksiyon, yeni kombinasyonlar ve mutasyon denen ani değişiklikler olduğunu kabul ederler. Ancak ileride de açıklanacağı üzere mutasyonların gerçek nedenleri bugün bile tam açıklanamamakta ve yüksek organizmalı canlılarda meydana gelen faydalı bir mutasyon bugüne kadar görülmemiş ve belirtilmemiştir. Evrim konusunda iki temel teori olan Lamarkizm ve Darwinizm ile bugünkü evrim teorisyenlerinin belirttiği fikirler; bugünkü genetik ilminin ortaya koyduğu gerçekler karşısında, türlerin oluşumu ile ilgili görüşleri açıklamayı bir kenara bırak, hiçbir ilmi dayanağı olmayan bir iddiadan öte gitmez. Bugünkü genetik bulgular ve bu alanda kaydedilen ilerlemelere rağmen; bazı bilim adamları, bugün varlığı kabul edilen ve taksonomideki yapılan gruplandırmalardan (1.000.000 hayvan türü 7 grupta, 400.000 bitki türü 4 grupta) hareketle; sırf karşılaştırmalı anatomi, embriyoloji ve paleontolojik bulgular baz alınarak, kalıtım ve genetik olaylardan uzak bir şekilde, evrim teorisinin geçerli olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bugünkü bilimsel gerçekler karşısında böyle bir iddia gülünçten de öte, bilimsel bir ahlaksızlık ve gerçekleri inkardan başka bir şey değildir. İnsan, canlılar içerisinde çok özel bir yeri olan varlıktır. Hayvanlarla maddî yapı olarak benzerliklerin ötesinde, onu insan olma makamına çıkaran; akıl, düşünce, hayal, hafıza, muhakeme, tefekkür, sevgi, şefkat, muhabbet gibi ruha bağlı hususiyetlerdir. Evrim teorisi insanın bu vasıflarını hiç dikkate almamaktadır. Onun sadece maddî yapısını nazara aldığı halde, diğer canlılardan farklılıklarını da izahtan acizdir. Ateist evrimcilerin, insanın, maymun benzeri daha aşağı yapılı canlılardan türediği iddiası ise, bilimsel hiçbir delile dayanmamaktadır.Bugünkü bilimsel gerçekler karşısında, türlerin birbirinden tesadüfen meydana geldiği iddiası ise, gülünçten de öte, bilimsel bir ahlâksızlık ve gerçekleri inkârdan başka bir şey değildir. “ dedi.Rektörümüz Prof. Dr. Akmaz, konferansın ikinci bölümünde ise Evrim Teorisi’nin bilime neden aykırı olduğunu şöyle dile getirdi; “Canlılarda gözlemlenebilen ve belirlenebilen morfolojik ve fizyolojik özelliklerin her birine karakter adı verilir. Bir popülasyonun bireyleri arasındaki bu karakterler yönünden meydana gelen farklılıklara varyasyondenilmektedir. Popülasyon bireyleri arasında görülen farklılıklar, canlının genetik yapısından ve farklı çevrelerin etkilemesinden kaynaklanır. Canlıları morfolojik ve fizyolojik karakterler kompleksi olarak değerlendirebiliriz. Canlılar arasında görülen farklılıklar (varyasyonlar) ise bu karakterlerde gözlenir.Genetik deyimi yirminci yüzyılın başında (1906 yılında) Bateson tarafından ortaya atılmış ve kısa bir zaman içinde ayrı bir bilim dalı olarak biyolojik bilimler içinde yerini almıştır. Genetik bir önceki kuşaktan bir sonraki kuşağa neyin nasıl geçtiğini araştıran bilim dalıdır. Genler ve genlerin etki şekilleri ve kalıtım konuları o yıllarda tam bilinmediğinden farklı yönlerden değerlendirilmeye çalışılmış ve olaylar daha ziyade faraziye ile ve makro düzeyde ele alınmıştır. Mendel’le (1822-1884) başlayan ve halen devam eden birçok araştırıcıların deneyleri, canlıların tüm özelliklerinin (karakterlerinin) kuşaktan kuşağa “gen” adı verilen maddelerle taşındığını açık bir biçimde göstermiştir. Bir canlıyı oluşturan genlerin bütününe de canlının genotipi adı verilmektedir. Canlılarda kuşaktan kuşağa aktarılan ve genotip (veya genetik madde) adını alan maddenin temelde iki görevi vardır.1. Self duplikasyon: kendisine tıpa tıp benzeyen ya da kopyası olan maddeleri oluşturmak için kendi kendine çoğalması.2. Transkripsiyon:Fenotipin şekillenmesi için taşımış olduğu bilgi potansiyelinin hücre stoplazmasına aktarılması.Bu aktarım enzimler ve hücre metabolizması için gerekli olan diğer makro moleküllerin sentezi ile oluşmaktadır. Canlılardaki çeşitli karakterler genetik yapı ve çevrenin ortaklaşa etkisi ile oluşur. Kimi karakterlerin oluşmasına çevrenin kimi karakterlerin oluşmasına da kalıtsal yapının etkisi daha çok olabilir. Karakter üzerine genetik yapının etkisi ne kadar fazla ise yeni meydana gelen yavrunun o özellik yönünden ana-babaya benzemesi olasılığı o kadar artar. Genetik yapının ve genlerin üzerinde bulunduğu kromozomların fiziksel ve kimyasal yapıları ile görevleri hakkındaki bilgiler yoğunluklu olarak 19. Yüzyılın son yarısı ve 20. Yüzyılda yoğunluk kazanmış [(Mendel, 1822-1884, kalıtım olaylarının ilk sistematik incelenmesi; İnsan kromozomlarının ilk kez 1857’de Virchman tarafından görülmesi ve kromozom tanımının 1888 yılında Waldeger tarafından isimlendirilmesi; Stogenetiğin kurucuları ve bu alanda yeni buluşlara imza atan Morgan ve Müller, 1910-1935 yılları arası; 1917 yılında Wieman tarafından cinsiyet “X ve Y” kromozomlarının tanımlanması; 1956 yılında Tijo ve Levan tarafından insan kromozomlarının kesin sayılarının “2n= 46” ve cinsiyet kromozomlarının “XX=dişi, XY=erkek” biçiminde olduğunun tekrar tespiti ve desteklenmesi (Wieman’ın bulgularının; 1953 yılında Watson ve Crick modeli, genlerin kimyasal yapıları ve çoğalması, ve halen devam eden çalışmalar, kolonlama ve gen haritalarının çıkarılması vb.)] ve bugün genler ve kalıtımla ilgili birçok konu açıklığa kavuşmuş ve genlerin haritaları çıkarılmıştır.Yapılan çalışmalar sonucunda, mevcut canlı türlerinin her birinde kromozomların sayıları, kromozomların yapıları (karyotipleri), genlerin sayı ve canlılardaki oluşturduğu karakterler her türe özgü ve türün kendi karakterlerinin oluşması yönünde görev yaptığını ortaya koymuştur. Bugün türler arasında ve canlılarda gen manipülasyonları çalışmaları halen devam etmektedir. Her bir tür için sabit olan bu genotip yapıda oluşan değişme ve bozukluklar farklı düzeylerde canlı organizmasında bozukluk ve sapmalar oluşturmaktadır. Canlıların genotipik yapısında meydana gelen bu ani değişikliklere “mutasyon” adı verilmektedir. Mutasyonların değişik sebepleri olabilir. Burada mutasyonların sebeplerinden ve mutasyon çeşitlerinden ayrı ayrı bahsetmek yerine, mevcut bilgiler ışığında gen mutasyonlarının ortak özelliklerinin maddeler halinde verilmesi uygun olacaktır.1. Genler stabildir. Yani genlerde normal şartlarda mutasyon olma ihtimali çok zayıftır.2. Gen mutasyonlarının büyük çoğunluğu resesife (çekinik) yapılıdır.3. Gen mutasyonlarının büyük çoğunluğu zararlıdır. Yüksek organizmalı canlılarda şu ana kadar yararlı bir mutasyonun varlığı ispatlanmamıştır.4. Mutasyonlar sabit değildir. Yani geriye dönüşlü olabilir veya aynı yönde birden fazla şekillenebilir.Türleri arasındaki birleştirmelerden sınırlı şekilde döl alınabilmektedir. Erkek bizon ile dişi sığır birleştirmesinden döl alınabilmekte ve elde edilen erkek hibritler kısır, dişi hibritler fertil olmaktadır. Şu ana kadar koyun ve keçi türleri arasında yapılan birleştirmelerden döl alınamamıştır. Türler arasında yapılan ve elde edilen sonuçları yukarıda kısaca belirtildiği üzere genelde genetik yapıları bakımından (kromozom sayı ve yapıları ile genetik özellikleri) önemli farklılıklar gözlenen türler arasındaki birleştirmelerden döl alınamamaktadır. Genetik yönden birbirine yakın türler arasında da sınırlı ölçüde döl alınabilmektedir. Özellikle erkekler genelde steril (döl verme yeteneğinden yoksun) olmaktadırlar. Bu bilgilerden hareketle ve hayvan türlerindeki kromozom sayı ve kromozom karyotiplerinin (Kromozomların yapılarının) farklılıkları dikkate alınarak şu rahatlıkla söylenebilir. Bugün dünyada mevcut olan bütün bitki ve hayvan türlerinin her birindeki genetik yapı, bir diğerinden farklı ve ayrı özellikler taşımaktadır. Bu farklılık o türün tanınması ve türe özgü karakterlerin şekillenmesini ve diğerlerinden ayırt edilmesini sağlamaktadır. Bunlar arasında geçit oluşturabilecek türlerin oluşmasına ve acaibattan canlıların şekillenmesine müsaade edilmemektedir. Ayrıca canlılardaki fizyolojik ve biyolojik yönden benzer görevleri yapan organ ve dokular (şekil farklılığı olsa da, aynı görevi yüklenenler), işlevsel yönden farklı türlerde farklı karakterlerin ve fenotipin şekillenmesine sebebiyet vermektedir. Yine canlı türleri arasında beslenme şekilleri, sosyal yaşantı tarzları, davranış ve içgüdüsel faaliyetleri ve biyolojik işlevleri her bir türde çok farklı işlevler oluşturmaktadır. Bütün bunlar her biri ayrı ayrı üzerinde ciddi olarak durulacak, tesadüflerden söz edilemeyecek kadar uzak konulardır.Furkan (25), 1-2: “Alemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed’e Furkan’ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.”Fatır (35), 41: “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok bağışlayandır.“Rahman (55), 7: “Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu.”Rahman (55), 10: “Allah, yeri canlılar için yaratmıştır.”Darwinizm ve Yeni Evrim Teorisyenlerinin Doğruları ve Değerlendirilmesi;1. Canlılar değişim gösterirler, yani ebeveynlerin aynı değildir: 2. Çevreden kaynaklanan farklılıklar kalıtsaldır veya kalıtsal olabilirler, yani döllere geçerler: 3. Üremedeki artış nedeni ile doğada yaşamak için devamlı bir mücadele mevcuttur.4. Belli çevre koşullarına en iyi uyum sağlayanlar yaşamlarını sürdürme ve dolayısıyla daha fazla döl bırakma şansına sahiplerdir.5. Yeni Darwinistler, evrimde temelin doğal seleksiyon, yeni kombinasyonlar ve mutasyon denen ani değişiklikler olduğunu kabul ederler.Günümüz evrim teorisyenlerinin dayandığı tek nokta mutasyon konusudur. Bu konu ile ilgili olarak yukarıda gen mutasyonlarının değerlendirilmesinde de belirtildiği gibi, genlerin sebepsiz bir şekilde ve rastgele mutasyona uğraması ve bunların canlılarda zararlı bir etkene sahip olmadan normal bir kalıtım yolu izlemesi asla söz konusu olamaz. Deneysel olarak değişik etkenlerin (radyoaktif ışınlar, kimyasal maddeler,..vb), mutasyonlara sebebiyet verdiği bugün belirlenmiştir. Ancak gende kalıcı bir mutasyon olabilmesi için çok ciddi ve sürekli bir şekilde mutajenik etki tarafından baskılanması gerekmektedirDeneysel olarak yapılan çalışmalarda Sirke sineklerinde (Drosophila) bir genin mutasyona uğraması sürekli etki altında üç yılda şekillenmiştir. Dolayısıyla türden türe atlamayı sağlayacak düzeyde bir mutasyonun olabilmesi, hem dünyanın sahip olduğu ömür açısından hem de bilimsel yönden mümkün değildir.Bugünkü ilmi gerçekler karşısında türlerin oluşumunu “Darvinizm = Evrim Teorisi” ile açıklamak, deveyi iğne deliğinden geçirmekten zordur. Buffon, Lamark ve Darwinler (Erasmus ve Charles); yaşadıkları dönemlerdeki bilimin ortaya koydukları, ışığında evrim teorisini ortaya atabilirler ve savunabilirler. Günümüzde genetik alandaki bilgilerin bu denli hızlı ilerlemesi ve ortaya koyduğu gerçekler karşısında, Türlerin oluşumunu evrim teorisiyle açıklama gayretine girmek bilimsel gerçekleri reddetmekle eş değerlik ifade eder. Günümüz Darwinistlerinin ortaya attığı fikirlerin, bilimsel bir gerçekten ziyade bir inanış tarzı olarak algılanması daha doğrudur. Lisans düzeyinde bile biyoloji, genetik ve hücre bilgisine sahip bir kimsenin evrim teorisini kabul etmesi söz konusu olamaz. Eğer bu konu ile ilgilenen bir bilim adamı halen mevcut bilgiler ışığında bu teoriyi savunuyorsa, bu yorumu zor bir ihanettir. Cahilliğinden söylüyorsa, zaten gafiller üzerinde değerlendirme yapmak hiçbir anlam ifade etmez. Mevcut bilimin ortaya koyduğu gerçekler şudur ki: Bugün kainatta yaşayan her canlı türü, morfolojik ve fizyolojik karakterleri ile bir birlerinden tamamen ayrı özelliktedirler. Bu ayrılık onların yalnız morfolojik ve fizyolojik yapılarıyla sınırlı değil aynı zamanda genetik ve kalıtsal özellikleri yönünden de bir kurallar manzumesi içerisinde cereyan etmektedir.Fatır (35), 27-28: “Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar yaptık.” “İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.”Bugün tek hücreden ibaret canlılar yanında fonksiyonları ve şekilleri itibariyle farklı 200 ayrı tipte milyarlarca hücreden oluşan canlılar vardır. Aynı çeşitten canlılar arasında da farklılıklar görülmektedir. Çok çarpıcı bir örnek: 1500 ayrı tipte ve farklı özelliklere sahip tek hücreli bakteri tespit edilmiştir. Çok hücrelilerde bu çeşitlilik daha da fazla belirgindir. Bu farklılıkların her bir türün kendi yapısına özgü ve özelliklerinin aktarımı (kimyasal yapıları aynı olmasına rağmen) faklı özellikleri determine eden genetik yapılarıyla sınırlıdır. Bu sınırdan sapmalar tamamen canlının yaşam ve üreme şansını ortadan kaldırmaya yönelik özellik taşımaktadır (Farklı canlılarda belirlenen kalıtsal bozukluk ve hastalıklar).Enam (6), 142:“Hayvanlardan yük taşıyanı ve yününden döşek yapılanı yaratan O’dur. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın (onun peşinden gitmeyin), çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.”Zuhruf (43), 12: “Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.”Nur (24), 45: Allah her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye Kadirdir.”Zümer (39), 6: “Allah sizi bir tek nefisten (Adem’den) yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir. Sizin için hayvanlardan sekiz çift (erkeği ve dişisiyle: deve, sığır, koyun ve keçi), meydana getirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde (karın, döl yatağı ve çocuk kesesi) yaratılıştan yaratılışa geçirerek (Ana rahmindeki teşekkül safhaları olan, meni, uyuşmuş kan, bir çiğnem et, kemikler ve cenin – Tıpta zigot, morula , gastrula, blastrula, embriyo, fötus) yaratmıştır. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz olan Allah’tır. Mülk O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O’na kulluktan) çevriliyorsunuz.”Canlılardaki ve doğadaki bu akıl almaz sistemler manzumesinin yorumu ilk insandan bugüne kadar bilimsel bir tartışmadan ziyade bir inanç çerçevesinde birleşmektedir. Bunu bazı insanlar Allah inancıyla yorumlamış. Bazı insanlar ise Allah’ın kudretini tabiat kanunu kabul etmiştir. Bilimin ortaya koyduğu kurallar ilahi bildirim ve gerçeklerle bağdaşırsa; çünkü bilimin ortaya koydukları çok açık ve anlamlıdır. Doğru her zaman bulunur. Ama bile bile inkar ve inadilik insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlık var oldukça da devam edecek bir olgudur. Bu cümleyi duygusal bir ifadeden çok öte ilmi çerçevede kullandığımı itiraf etmek ihtiyacı duyuyorum. Tarih süresince Müslüman bilim adamları hiçbir zaman bunu ispat ihtiyacı duymamıştır. Tarihte bu tür saplantılara düşen ve olmayan gerçekleri varmış gibi kabul edip bunun etrafında olumlu ve olumsuz tartışmalar çıkaran daha ziyade inanç mahrumu bilim adamları olmuştur. Bunun kesinlikle bir fanatizm olarak algılanmamasını temenni ederim. Zira Linné’nin ortaya attığı teori (yaratılış teorisi), onun söylediği tarihten binlerce yıl önceki, teoriden uzak, gerçek kayıtlarda mevcuttur.Al-i İmran (39), 190-191: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.” “Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler) Rabbimiz! Sen bunu boşa yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.”Fatır (35) 19, 20, 21, 22, 23: “Körle gören, karanlıkla aydınlık, gölge ile sıcaklık bir olmaz (19-21).” “Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere işittiremezsin (22).“Sen sadece bir uyarıcısın (23).”İnsan (76), 2-3: Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye kendisini işitir ve görür kıldık.” “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”Bakara (2), 164: “Şüphesiz semavat ve arzın yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği bir su ile ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çift canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre amade bekleyen bulutları döndürmesinde elbette düşünen bir topluluk (millet) için (Allah’ın varlığı ve birliğini ispatlayan) pek çok deliller vardır.”Konferans soru cevap bölümüyle son buldu.
31.12.2014 | Şırnak Üniversitesi